Özlü Sözler

Gustave Flaubert Sözleri

Gustave Flaubert Sözleri

Gustave Flaubert Sözleri ve Alıntıları

Bu dünyada sevdiğim tek şeyi benden çalan sana lanet olsun, binlerce kez lanet olsun! (Bibliyoman)

Matematik. İnsanın yüreğini kurutur. (Yerleşik Düşünceler Sözlüğü)

Düşünmek, güçtür; bizi düşünmeye zorlayan şeyler genellikle yüzüstü bırakılmıştır. (Yerleşik Düşünceler Sözlüğü)

Gençlikte insan her şeyi kendine dert eder! (Duygusal Eğitim)

Herşey ölüyor! Güneşin ve rüzgârın kemirdiği yeryüzü de ölmekte!… Bu yıkıntılar arasında yaşama gücünü nereden bulacağız?… Belki de, sonuna dek birbirimizi sevmekle! (Mektuplar)

İnsanın hatalarını kabul etmesi asla onursuzluk değildir. (Duygusal Eğitim)

Ama Goethe herşeye, kendine gereken herşeye sahipti! (Mektuplar)

Kuş. Bir kuş olmayı istemek ve iç çekerek “Kanatlar! Ah kanatlar!” demek şair ruhlu olmanın belirtisidir. (Yerleşik Düşünceler Sözlüğü)

Güçlü kişi sevgisizdir; oysa sen sevgi dolusun!… Sen yalnızbaşına yaşamamalısın; gücün yerine gelince, yaşamaya başlamalısın; bu gücü sadece kendine harcamamalısın! (Mektuplar)

Ama gördüğünden emin misin? Yaşadığından bile emin misin? Belki de hiçbir şey yok! (Ermiş Antonius ve Şeytan)

Bir kitabı seviyordu çünkü o bir kitaptı; kokusunu, biçimini, ismini seviyordu onun. (Bibliyoman)


Gustave Flaubert’in Bir Delinin Anıları Adlı Eserinden Alıntılar

Neyi mi bekliyorum? Sadece birinin gelip sarılmasını…

Ve bıkkınlık sardı beni; her şeyden şüphe etme noktasına geldim. Gençken, yaşlıydım; kalbimde kırışıklıklar vardı ve hâlâ capcanlı, heyecan ve inançla dolu ihtiyarlar gördükçe acı acı kendime gülüyordum…

Bir mezar taşı gibi soğuk ve sakindim.

Toz zerresinin büyüklüğü! Hiçin ihtişamı!

Ve sonunda bizlere kaçırmak için sadece akıl kalır.

Umudunu yitirince gökyüzüne bak.

Akla, bedene ve ruha musallat olan binbir türlü ahlaksızlığın pençesinde yozlaşan bu toplumun sonu ne zaman gelecek?

Sonsuzluğun içinde güzeli aradım, yalnızca kuşkuya rastladım.

Yüreğimi bir kaos, korkunç bir uğultu, bir delilik istila etmişti.

O iyi yürekli, masum çocuğu, bu uğursuz, fesat adama dönüştüren insanlara lanet olsun!

Benim hayatım olaylardan kurulu değil. Benim hayatım düşüncelerimden ibaret.

Gökyüzü neden bu kadar temiz ve yeryüzü bu kadar rezil?

Ruhun var diye kendini özgür mü sandın?

Çocukken gözün gördüğü her şeyi severdim, gençken yüreğin hissetiği her şeyi severdim, büyüdüm ve artık hiç bir şey sevmiyorum.


Gustave Flaubert’in Madame Bovary Adlı Eserinden Alıntılar

Hayatın, hülyamızı inciten bin bir hali arasında, düşüncenizi soylu yaradılışlı insanlara, saf sevgilere, mutluluk tablolarına bağlayabilmek ne kadar tatlıdır.

Bence güneşin batışı kadar hayranlığa değer hiçbir şey yoktur, ama bilhassa deniz kıyısından seyredilmeli.

Bazı noktalar böyle silinip gitti, fakat hasret gönlünde yer etti.

Her şey yalan söylüyordu, her gülümsemenin altında sıkıntıdan bir esneme vardı. Her sevinç bir lanet, her zevk bir iğrenme gizliyordu ve en iyi öpücükler, dudaklarda gerçekleşmesi imkânsız daha yüksek bir şehvet özlemi bırakıyordu.

Birbirlerinden ebediyen ayrılmış olmalarına rağmen, henüz hâkimiyetinden tamamıyla kurtulmuş değildi.

Ama sevdiklerimizi çekiştirmeye başladık mı onlardan kopmaya da başladık demektir.

Zenginliğe sürtünmüş olmak onda da silinmez bir iz bırakmıştı.

Hem ölmek istiyordu, hem Paris’te yaşamak.

Bulutlar gibi görünüş değiştiren, rüzgar gibi uçuşan, elle tutulmaz bir sıkıntıyı nasıl anlatabilirdi?

Gerçekten, akşamları lamba yandıktan sonra, bir kitap alıp ocak başına geçmekten daha güzel şey var mıdır dışarıda rüzgâr camları sarsarken!

Yüksek bir uçurumun kenarında duran, fakat gözleri kapalı olduğu için bunun farkında olmayan biri gibiydi.

İnsan dediğin küstah oldumuydu, her zaman başarıya ulaşırdı.

Kendi içinde, dışında her şey onu yüzüstü bırakıyordu.

Geçmişteki en kötü günleri bile şimdi çok özlüyordu.

Abartılı sözler, en zayıf duyguları saklardı çoğunlukla; sanki ruhun doluluğu bazen en boş benzetmelerden taşmazmış gibi, ki taşardı. Öyle ya, hiç kimse, hiçbir zaman ihtiyaçlarını, görüşlerini, acılarını bütünüyle açıklayamaz.

İnsanlardan bıkmıştı. Huzur içinde yaşamaya karar verdi. Dünyadan elini eteğini çekti.

Emma, şu dünyadaki sevgilerin bayalığı ve kalbin daima gömülü kaldığı ebedi yalnızlık üzerinde uzun uzun durdu.

Sevmesem ölürdüm, sevdim yine öldüm.

Becerikli görünmek istiyorlar, neticelerine hiç aldırış etmeden, size ilaçlar, tedavi usulleri sokuşturuyorlar.

Hayatı boyunca, sürekli olarak kaybetmişti. Yolunun üstündeki her handa zenginliğinden bir şeyler bırakan bir yolcu gibiydi.

Zaten söz, duyguları çekip uzatan bir makinedir.

Çünkü başka hiç kimsenin yanında böylesine büyülenmiş hissetmedim kendimi. Ama unutacaksın beni. Yaşamından bir gölge gibi gelip geçeceğim.

Sevdiklerimizi bir kez küçük görmeye başladık mı, onlardan az çok soğuruz.

İnsan, hiçbir şeye karşı ilgisi, hiçbir şeyden umudu kalmayınca hayatın her gün değişmeyen tekrarı altında ezilir gibi olur.

Her şeyde acı çekme fırsatları arıyor, düşüncesini bunlardan uzaklaştıracak yerde, daha çok bağlıyordu.

Fakat bir kalabalığın küçük bir yere sığması gibi, sayısız tutkular da tek bir dakikanın içine girebilir.

Mademki görmemi yasak ediyorlar, ben de onu severim işte!

Çok geçmeden bağımsızlığın yeni tadı, yalnızlığı daha çekilir bir duruma getirdi.

Saadete rast gelinir bir gün… Ansızın, tam ümitsizliğe düşüldüğü bir günde.

Karşımıza güzel, büyüleyici, etkileyici bir şey çıktığında , bunun gücüne kapılıveririz!

Aşk öyle bir şeydi. Yaşamın üzerine çöküp onu altüst ediverir, insanın iradesini kuru yaprak gibi koparır, yüreğini uçuruma sürüklerdi.

Aşktan daha sağlam bir şeye dayanmaktan başka da bir şey istediği yoktu zaten.

İnsanlar arasındayken yüzüme alaycı bir maske geçirmesini bilirim. Ama birçok kez, ay ışığında bir mezarlık görünce, gidip o uyuyanlara karışmanın daha iyi olup olmadığını düşünmüşümdür.

Ona kavuşmanın vereceği zevk, onu kaybetmekten meydana gelecek acının yanında hiç kalır.

Savaşmak zorunda kalacağınız birçok ön yargı bulacaksınız.

Ben de senin için her şey olacağım, ailen olacağım, vatanın olacağım: sana bakacağım, seni seveceğim.

İkisi de sustular. Birbirlerine bakıyorlardı; aynı yürek çarpıntısı içinde birleşen fikirleri, çarpan iki göğüs gibi, birbirini sımsıkı kucaklamıştı.

Bilmem size de hiç oldu mu?.. Bazen insan bir kitapta kendisinin de aklından geçmiş bir fikre, ta derinden hatıra gelen silinmiş bir hayale rast gelir ki bu, en ince hissinizi anlatıyor sanırsınız.

Sevgili Emma, insanlar acımasızdır.

Geçti dediysem, sözgelimi geçti, çünkü insanın kalbinde her zaman bir şeyler kalır, içinde taşıdığın bir ağırlık gibi, bağrında!

Başına buyruk olmanın verdiği zevki, bu yeni zevki tattıkça, yalnızlığı artık eskisi gibi çekilmez bir şey saymıyordu.

Seni neden tanıdım ki? Neden o kadar güzeldin?

Yeteri kadar eğlencen yok bütün bu sıkıntın ondan.

Ona öyle geliyordu ki, birbirlerinden ebediyen ayrılmış olmalarına rağmen, henüz hâkimiyetinden tamamıyla kurtulmuş değildi.

Ona göre tiyatro, boş inançları taşlar, eğlence maskesi altında erdemi öğretirdi.


Gustave Flaubert Sözleri ve Alıntıları
Özlü Sözler
Gustave Flaubert (d. 12 Aralık 1821, Rouen, Fransa – ö. 8 Mayıs 1880, Rouen, Fransa), Fransız Romancı.

Yorum Yaz